Aktüel Kimya

Biz hayatı kimya ile açıklıyoruz. Kimyasız hayatı düşünemiyor, hayatımıza kimya ile anlam katmaya çalıyoruz. Günlük hayatta kimya ile ilgili ip uçlarını bu blogda veriyoruz.

25 Nisan 2024 Perşembe

Bitkisel İlaçlarda Kalite Sorunları

Dr.Kimyager Hasan ÖZ
hasanmail@hotmail.com


Özet
Son yıllarda bitkisel tıbba karşı ilgi hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde belirgin bir şekilde artmıştır. Bunun sonucu olarak bitkisel ilaçların kalite ve güvenlik sorunu sağlık otoriteleri ve halk için önemli bir konu haline gelmiştir.

Devamını Oku »

Sudaki Ağır Metal Kirleticileri


Su, H2O inanılmaz bir bileşiktir. Su hayati olayların gerçekleştiği yegane ortamdır. Su iyi bir çözücü, vücudumuzdaki önemli reaksiyonların gerçekleştiği bir çok tabiat olayının gerçekleştiği ortamdır, aynı zamanda endüstriyel bir çok faaliyette kullanılır. Ağır metaller nispeten yüksek atom numaralı metaller olup, su için yüksek toksiteye sahip kirleticilerdir. Başlıcaları: kadmiyum, kurşun, civa ve arseniktir.

Kadmiyumun endüstriyel pek çok kullanımı vardır: Batarya yapımında kilit rol oynar, ayrıca kadmiyum pigmentler boya yapımında ve kaplamalarda kullanılır [1]. Kadmiyum çevre için çok zararlıdır. İnsanlar; fosil yakıtlar, fosfat gübreleri, doğal kaynaklar, demir ve çelik üretimi, çimento üretimi, demir dışında diğer metallerin üretimi, evsel katı atık yakma faaliyetleri sonucu kadmiyuma maruz kalabilirler. Bununla birlikte kontamine olmuş gıda ve su ile  çok sayıda insanın zehirlendiği örnekler mevcuttur. II. Dünya Savaşı sırasında Japonya’da madencilik faaliyetleri sonucu Jinzu Nehri kadmiyum ve diğer toksik metallerce kirlenmiştir. Bunun sonucunda nehir boyunca bulunan pirinç tarlalarındaki pirinçlerde kadmiyum birikimi meydana gelmiştir. Kontamine pirinçleri tüketenlerde itai-itai hastalığı (itai-itai hastalığı kadmiyum zehirlenmesine bağlı olduğu saptanan ilk hastalıktır. Diğer ismi Ouchi hastalığıdır ve kemik yada eklem ağrıları nedeniyle hastaların iniltilerine benzetilerek bu hastalığa İtai itai ismi verilmiştir.) ve proteinüri ve glikozüri gibi böbrek anabolileri görülmüştür [2]. Kadmiyum kırmızı kan hücrelerine, böbrek ve testis dokularına zarar verir. Kadmiyum suya endüstriyel kirletici kaynaklardan karışır. Sudaki kadmiyum atomik absorpsiyon spektrofotometresi (US EPA Method 213.2 ) ve ICP cihazlarıyla analiz edilebilir.

Kurşun da son derece toksik bir ağır metaldir. Kurşun sanayi kaynaklı, yakıtlardaki kurşun ve su tesisatında kullanılan malzeden içme sularına karışabilir. Dünya çapında üretilen kurşunun yarıdan fazlası  arabalarda kullanılan akülerin yapımında kullanılmaktadır. Kurşunun yaygın kullanımı kademeli olarak azaltılsa da elektronikte lehim yapımında kullanılmaktadır. Ayrıca otomobil yakıtlarına katkı maddesi olarak kullanımı da vardır. Otomobil yakıtlarında katkı maddesi olarak kullanımının etki; yol kenarlarındaki bitkilerin üzerinde kurşun kalıntısı olması şeklinde kendini gösterir. Bu bitkileri tüketen canlılarda kurşun birikimi gözlenebilir. Benzer şekil de kurşundan yüzeysel ve yeraltı suları da etkilenmektedir. İçme suyundaki kurşun çeşitli sağlık problemlerine yol açar. Bebekler ve çocuklarda bedensel ve zihinsel gelişimin yavaşlamasına, dikkat zayıflığı ve öğrenme güçlüğüne neden olabilir. Yetişkinlerde tansiyon ve yüksek tansiyona bağlı böbrek hasarlarına neden olabilir [3]. Sudaki kurşun atomik absorpsiyon spektrofotometresi (US EPA Method 239.1) ve ICP-MS (US EPA Method 200.7) cihazlarıyla ve elektrokimyasal metotla analiz edilebilir.

Civa hava, su ve toprakta bulunan doğal bir elementtir. Elementel veya metalik civa, inorganik civa bileşikleri ve organik civa bileşikleri gibi değişik formları vardır. Elementel veya metalik civa gümüş beyazı bir metaltir ve oda sıcaklığında sıvıdır. Isıtıldığında renksiz, kokusuz bir gaz haline gelir [4]. Civa öncelikle elektrik ve elektronik uygulamalarda kullanılan kimyasal maddelerin üretilmesinde kullanılır. Ayrıca yüksek sıcaklıkları ölçmek için kullanılan termometrelerin yapımında kullanılır. Toksik etkisi nedeniyle kullanımı azaltsa da florasan lambalarda gaz civa kullanımı artmaktadır [5]. Civa ve bir çok bileşiği son derece zehirlidir. Dökülmeleri halinde özel temizleme prosedürlerinin uygulanması gerekmektedir. Civa zehirlenmesinde en trajik olay 1953-1960 yılları arasında Japonyanın Minamata Körfezinde meydana gelmiştir. Kimya tesislerinin drenaj suları ile körfez kirlenmiş bu kirliklikten öncelikle deniz canlıları ve insanlar zarar görmüştür. Bu dönemde 111 civa zehirlenmesi vakası bildirilmiştir. Bunların 43’ü ölümle sonuçlandı. Bu bölgedeki deniz ürünlerini tüketen 19 annenin bebeğinde çeşitli anamoliler meydana gelmiştir [6]. Balık ve kabuklu deniz canlılarının vücudunda son derece zehirli olan metil civa birikir. Civa ve metil civa yağda çözündüğü için iç organlarda ve kaslarda birikir [7]. Civa birikimi olmuş balık daha büyük balıklar tarafından yendiğinde (ton balığı, balina, bazı köpek balığı türleri...) bunlardaki birikim 10 kat daha fazla olur. Bu nedenle suda civa analizi son derece önemlidir. Sudaki civa soğuk buhar atomik florasans spektrofotometre (US EPA Method 245.7) ile analizedilebilir. Toplam civanın ölçümünde kullanılan geleneksek yöntemler; absorbsiyon spektrometresi(dithizone kolorimetre), nötron aktivasyon analizi ve soğuk buhar atomik absorpsiyon spektrofotometresinden oluşmaktadır. Absospsiyon spektrometresinde, dithizone metal iyonlarıyla renkli bir komplex oluşturur. Bu renk civa konstrasyonuna bağlı olarak değişmektedir [8].

Arsenik kokusuz ve tatsız, yarı-metal bir elementtir. İçme sularına arsenik; doğal kaynaklardan ve  endüstriyel faaliyetlerden karışır. Ayrıca tarımsal faaliyetlerde kullanılan böcek, bakteri ve mantar öldürücü ilaçları ile mobilya boyalarında kullanılan arsenik bileşiklerinden kaynaklı kirlenmeler mevcuttur. Metalik arsenik özellikle kurşun ve bakırla alaşımlarda kullanılır. Araba akülerinde kullanılan kurşun yüzde bir kaç arsenik ilave edilerek güçlendirilmektedir. Galyum arsenit entegre devrelerde kullanılan en önemli yarı iletkendir. GaAs’den yapılmış devreler silikondan yapılmışlardan daha hızlıdır [9]. Yeraltı sularının arsenikle kirlenmesi dünya çapında milyonlarca insanı etkilemektedir. 2007 yılında yapılan bir çalışmaya göre dünya çapında 70’den fazla ülkede 137 milyondan fazla insan içme suyundaki arsenikten etkilenmiştir [10]. Arsenik ve bileşiklerinin zehirleyici etkisi vardır. Arsenikle kirlenmiş su tüketenlerde deri, mesane ve kardiovasküler hastalıklar görülebilir. Sudaki arsenik ICP-AES (US EPA Method 200.7), ICP-MS (US EPA Method 200.8) ve atomik absorbsiyon (US EPA Method 7060A) ile analiz edilebilir.

Dr.Kimyager Hasan ÖZ
 hasanmail@hotmail.com

Kaynaklar
[1] Kadmiyum, Wikipedia, http://en.wikipedia.org/wiki/Cadmium, Erişim Tarihi: 13.03.2012
[2] Nogawa, Koji; Kobayashi, E; Okubo, Y; Suwazono,  Environmental cadmium exposure, adverse effects, and preventative measures in Japan, Biometals 17 (5): 581–587, 2004.
[3] İçme Suyunda Kurşun: http://water.epa.gov/drink/info/lead/index.cfm, Erişim Tarihi: 13.03.2012
[4] Civa, http://www.epa.gov/mercury/about.htm, Erişim Tarihi: 13.03.2012
[5] Civa, http://en.wikipedia.org/wiki/Mercury_(element), Erişim Tarihi: 13.03.2012
[6] Green Chemistry, Stanley E. Manahan, ChemChar Rearch, Inc., 2005, Chapter 7. Water, the Ultimate Green Solvent: Its Uses and Environmental Chemistry.
[7] Cocoros, G.; Cahn, P. H.; Siler, W., Mercury concentrations in fish, plankton and water from three Western Atlantic estuaries,  Journal of Fish Biology 5 (6): 641–647, 1973.
[8]Mercury Analysis Manual, Ministry of the Environment Japan, http://www.nimd.go.jp/kenkyu/docs/march_mercury_analysis_manual(e).pdf, Accessed on: 13.03.2012
[9] Sabina C. Grund, Kunibert Hanusch, Hans Uwe Wolf, Arsenic and Arsenic Compounds, Ullmann's Encyclopedia of Industrial Chemistry, Weinheim: Wiley-VCH, 2005.
[10] Smedley PL, Kinniburgh DG, A review of the source, behaviour and distribution of arsenic in natural waters, Applied Geochemistry 17 (5): 517–568, 2002.


Devamını Oku »

Kimyasal Ölüm

Kimya bazı ellerde hayat kurtarıcı bir araca, bazı ellerde öldürücü bir silaha dönüştürülebilir. Komşumuz Suriye’de kim tarafından, ne amaçla uygulandığını düşünmeden yapılanın bir vahşet olduğunu bildirerek; kimyasal silahlar konusunda bilgilenmeye, bilgilendirmeye ayıracağız bu yazımızı…

Kimyasal özelliği sayesinde; öldürücü, yaralayıcı ve tahriş edici etkiler gösteren, sis ve yangın meydana getiren, insan, bitki ve metallere etkili olan, katı, sıvı, gaz veya aeresol halindeki maddeler kimyasal silah olarak tanımlanmaktadır.

Kimyasal silahlar ilk defa I.Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından kullanılmıştır. Almanlar Klorin Gazını kullanmıştır. Klor, keskin ve rahatsız edici kokulu, açık sarı renkli, zehirli bir gazdır. Havadan 2,5 kat daha ağırdır. Bu nedenle klor, özellikle rüzgarın az ve nemin yüksek olduğu       alçak bölgelere oturur.
Almanların ardından Fransızlar da Fosgen Gazını kullanmışlardır. Fosgen oda sıcaklığında zehirleyici bir gaz olup, böcek ilacı ve plastik yapımında kullanılan bir maddedir. COCl2 kimyasal formülüyle gösterilebilir. Bu harekete Almanlar Hardal Gazı ve  Difenilkloroarsin (DA) maddesi kullanarak cevap vermişlerdir.  Bu gazlar I.Dünya Savaşına damgasını vurmuştur.

II.Dünya Savaşı sırasında kimyasal silah kullanılmamasına rağmen II.Dünya Savaşı sırasında yine Almanlar tarafından Sinir Gazları geliştirilmiştir. 1936 yılında Alman Kimyager Gerhad Schrader tarafından Tabun (GA) Gazı, 1938 yılında da meşhur Sarin (GB) Gazı geliştirilmiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında diğer ülkeler de kimyasal silah geliştirmeye önem vermişler, çok çeşitli kimyasal silah üretmişler, fakat bunları kullanmamışlardır.

Yakın tarihimizde Irak-İran Savaşında; Irak tarafından İtan kuvvetlerine karşı kullanılmıştır. Ayrıca Irak tarafından Halepçe’de gerçekleştirilen vahşette yine kimyasal silahlar kullanılmıştır.

Kimyasal silahların üretimi ve kullanılmasının sınırlandırılması için Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC) hazırlanmıştır. Mayıs 2009 itibariyle 188 ülke bu sözleşmeye imza koymuştur. Fakat kullanılan bu gazlar nerede ve kim tarafından üretiliyor? diye sormadan edemiyor insan.

Kimyasal Silahların Sınıflandırılması:

Sınıfı
Örnek Gaz
Sinir Gazları
Tabun (GA)
Sarin (GB)
Soman (GD)
VX
Yakıcı Gazlar
İperit(H)
Hardal (HD)
Azotlu Hardal (HN)
Levizit (L)
Fosgen Oksim (CX)
Boğucu Gazlar
Fosgen (CG)
Difosgen (DP)
Klor (CL)
Klorpikrin (PS)
Kanı Zehirleyici Gazlar
Hidrojen Siyanür(AC)
Siyanojen Klorür (SK)
Arsenikli Hidrojen (SA)
Karbonmonoksit (CO)

Suriye’de Durum:

Ölümcül hardal ile “İprite” (Sülfür hardal) ve sarin gazları içeren gelişmiş kimyasal silah programına sahip olduğu iddia edilen Suriye rejiminin, çoğu sarin gazıyla doldurulmuş havadan atılan birkaç bin bomba ile 50 - 100 adet arası kısa ve uzun menzilli balistik füze başlığı ve top mermilerine sahip olduğu iddia edildi.
Büyük bir gizlilik içerisinde korunan silahların başkent Şam’ın kuzey doğusu ile Humus’un kuzeyinde bulunan 2 mühimmat deposunda saklandığı belirtiliyor. Suriye'nin ayrıca, Halep iline bağlı Es-Sefir ilçesinde, Humus Organize Sanayi Bölgesinin yakınları ve Hama’nın güneyi ve Lazkiye’nin batısında olmak üzere sinir ile sarin ve tabun gazı imal edildiği tahmin edilen 4 fabrikaya sahip olduğu öne sürüldü. (Anadolu Ajansı[5])

Suriye'de Kullanıldığı Düşünülen Gazları Yakından İnceleyelim:

Sarin Gazı:

NATO adlandırmasına göre; rumuz GB olan Sarin Gazı vücuttaki sinir sisteminin dengesini bozarak; felç meydan gelmesine neden olmaktadır. Renksiz ve kokusuz olduğu için belirlenmesi ve teşhis edilmesi oldukça güçtür. Sarin Gazına maruziyet sonrasında; burun akması, göğsün sıkışması, görüşün zayıflaması, nefes almada güçlük, aşırı terleme, adalelerin kasılması, kusma, gözbebeklerin küçülmesi ve görüşte bulanıklık, sendeleme, şaşkınlık, uyuşukluk, hafıza kaybı, çırpınma, koma, nefesin kesilmesi ve ölümün meydana gelmesi gerçekleşir.

Öldürücü dozda alındığında 1-10 dakika içerisinde ölüm gerçekleşmektedir. Sarin gazının antidotu atropin ve pralidoxime’dir.

Tabun Gazı:
Tabun az miktarlarda bile "çok zehirli" bir sinir ajanıdır. Deri üzerinden vücuda girmesini takiben Tabun, 2 saat içerisinde merkezi sinir sistemini tamamıyla etkisiz hale getirir. Bu süre solunum yoluyla vücuda girişte Tabun'un havadaki yoğunluğuna bağlı olarak 1 ila 10 dakika arasına iner.
Kimyasal adı Etil N,N-dimetilfosforomidosinidat olan tabun gazı aşağıdaki gibi formüle edilir:

Hardal Gazı:
Hardal Gazı (mustard gas)  "di-etil di klorür"ün kükürt ile birleşiminden oluşan kimyasal yapısında, kimyasal bağlarının oynak olması hemen hemen her madde ile reaksiyona girebilmesine neden olmaktadır.


Suda çözünmez bir yapıda olduğu için deriye temas ettikten sonra uzaklaştırılması oldukça güçtür. Hardal Gazı ile maruziyet sonrasında deri yanması, gazı solunuma ile kaslarda şiddetli kasılma sonucu bel kemiğinin kırılması, sinir sisteminin çökmesi, vücudun dış ve iç yüzeylerinin erimesi gözlenir. 12 saat sürebilen acılı bir ölüme sebebiyet verebilir.

Analizler

Sinir ajanları dedeksiyonunda en belirgin metot kan asetilkolin esteraz aktivitesinin ölçülmesidir. Ancak neden olan ajanın belirlenmesi imkansızdır. GC/MS ile çoğu sinir ajanının metaboliti olan o-alkil metil fosfonik asit  ve fosfonik asit belirlenerek sinir ajanı varlığı doğrulanabilir.


Dr.Kimyager Hasan ÖZ



Referans
3. Nükleer ve Kimyasal Saldırılarda Savunma Teknikleri,  Rahmi Kumcu, http://www.travma.org.tr/userfiles/file/rahmi%20kumcu.pdf

8.Kimyasal Silah Analizinde GC/MS’in Yeri, Acil ve Afet Derneği, http://www.acilafet.org/

Devamını Oku »

Asbest Kanserojendir

Asbest, lifsel yapıda kristalize silikat mineralidir. Asbest mineralleri ısı ve elektriği geçirmemesi, ısı direnci, uzun liflerinin kolay işlenir olması sebebiyle inşaat, gemi, taşıt, tekstil ve diğer sanayi alanlarında tercih edilmektedir. Halk arasında ak toprak, çorak toprak, gök toprak, çelpek, höllük veya ceren toprağı gibi isimlerle de bilinmektedir. [1]

Zaman zaman basında asbestin kanserojen etkisine dair haberler görmekteyiz. Köylerde genellikle bu toprağı duvarları sıvamak için kullanan halk bu maddeye maruz kalmakta, uzun süre maruziyet sonucu sağlık problemleri ortaya çıkmaktadır. İlgili haberlerde tüm köyün neredeyse tamamında kanser vakası olduğu bildirilmektedir.[2], [3], [4]

Batı ülkelerinde mesleki hastalık olarak bilinen asbest solunuma bağlı  akciğer hastalıkları ülkemizde de önemli bir sağlık sorunudur. Ülkemizde 2005 yılından  sonra her türlü asbestin üretilmesi ve kullanılmasını yasaklamıştır.

Asbest lifleri, çapraz, uzunlamasına ve küme  halinde bulunurlar. Sadece 3 asbest lifi  kullanılmaktadır. Bunlar; krizotil (%98), amozit ve krokidolittir. Solunan havadaki asbest liflerinin boyu 3.0-20.0 µm ve kalınlığı 0.01 µm olduğu için çıplak gözle görülememektedir, sadece elektron mikroskobu ile görülebilmektedir. Asbestin başlıca kullanım alanları; tekstil, filtreler, gemi yapımı, uçak yapımı, çimento üretimi, otomobil yapımı izolasyon ürünleri, su boruları yapımı, petrokimya endüstrisi, gaz maskelerinin yapımı, yer karoları ve kaplama levhaları alanlarıdır. Asbest bazı sigara filtrelerinde yanmayan özelliği nedeniyle kullanılmıştır. Ayrıca büzülmeyen asbest boru kaplamada, asbestli fitil ambalajda, asbestli  kağıt bantlarında, fren ve debriyaj balatalarında ve asbestli çimento boru imalinde kullanılmaktadır.[5]

Asbest ve Sağlık

Asbestin  solunum ya da içme suyu yoluyla vücuda girmesi sonucu başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açtığı bildirilmektedir. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC), kanserojen maddeler listesinde asbest maddesi, "kesin kanserojen" tanımlanması ile 1. grupta sınıflandırılmıştır. Asbestin neden olduğu hastalıklar; asbestoz (liflerin akciğer zarında yara oluşturması),  mezotelyoma (akciğer zarı ve karın zarı kanseri) akciğer, gırtlak ve sindirim sistemi kanseri, akciğer zarı kalınlaşmasıdır.

Ülkemizde asbeste bağlı hastalıkların bulunduğu yerleşim birimlerinin sayısı hayli fazladır: Eskişehir-Mihalıçcık ilçe ve köyleri, Muğla-Milas,  Konya-Ereğili'nin Halkapınar ve Ayrancı köyleri, Çankırı-Ilgaz ve Şabanözü köyleri, Yozgat Sorgun'un ilçe ve köyleri, Sivas-Yıldızeli ve Şarkışla ve köyleri, Diyarbakır-Ergani ve köyleri, Elazığ-Maden ve Palu köyleri, Malatya, Adıyaman, Urfa-Siverek ilçesi, Denizli-Tavas ilçesi köyleri, Burdur Yeşilova bölgesi, Kütahya Aslanapa ve Gediz ilçesi, Afyon Emirdağ ilçe ve köyleri, Hatay-Kırıkhan ve Reyhanlı köyleri, Toros Dağları köylerinin bazılarında tremolit asbeste bağlı hastalıklar gelişmektedir. [6] [7]

Düşük oranlarda asbest soluduğumuz havada ve doğal kaynaklar da dahil olmak üzere içme suyunda bulunmaktadır.[8]  EPA (U.S. Environmental Protection Agency), içme suyunda yoğunluk sınırı olarak uzun lifler için (uzunluğu 5 µm'yi geçen lifler) litre başına 7 milyon lif olarak alınmasını önermiştir. [9]

İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Asbest

Bu konuyla ilgili olarak; Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanmaktadır. İlgili Yönetmelik ‘Madde11 – (1) İşveren, bu Yönetmelik kapsamındaki çalışmalarda çalışanların maruz kaldığı havadaki asbest konsantrasyonunun, sekiz saatlik zaman ağırlıklı ortalama değerinin (ZAOD-TWA) 0,1 lif/cm3’ü geçmemesini sağlar.’ denilmektedir. Yönetmelik çerçevesinde sınır değerin aşılmaması için aşağıdaki önlemlerin alınması gerekmektedir:

a) Asbest olduğu belirlenen çalışma alanlarında;
1) Gerekli işaretlemeler yapılır ve uyarı levhaları konulur.
2) Görevli olanlar dışındaki çalışanların girmesi önlenir.
3) Sigara içilmesi yasak olan alanlar belirlenir.
4) Yeme içme için ayrılan yerler, asbest tozu ile kirlenme riski bulunan yerlerin dışında seçilir.
b) Asbestle çalışılan işyerlerinde;
1) Çalışanlara koruyucu giysi, solunum cihazları gibi yapılan işe uygun kişisel koruyucu donanım verilir.
2) Kişisel koruyucu donanımlar işyeri dışına çıkarılmaz. Koruyucu giysiler işyerinde veya temizlik işlerinin yapıldığı yerlerde temizlenir ve işyerinden yalnızca kapalı kaplar içerisinde çıkarılır.
3) Koruyucu giysiler ile çalışanların kendilerine ait giysileri ayrı ayrı yerlerde muhafaza edilir.
4) Çalışanlara uygun el ve yüz yıkama yerleri, tozlu işlerde ise duş imkanı sağlanır.
5) Kullanılan kişisel koruyucu donanımlar, özel olarak belirlenmiş yerlerde saklanır, her kullanımdan sonra kontrol edilip temizlenir, tamir ve bakımı yapılır.

Asbestle ilgili işlerde çalışanlar sağlık gözetiminde bulundurulmalıdır. Bu kapsamda aşağıdaki işlemler gerçekleştirilmelidir:

a) Bu Yönetmelik kapsamındaki işleri ilk defa yapacak kişinin, önce işyeri hekimi tarafından genel sağlık durumu değerlendirilir ve Ek-I’de belirtildiği şekilde, özellikle solunum sistemi muayeneleri başta olmak üzere genel sistemik fizik muayene ile diğer tetkik ve kontrolleri yapılır. İşyeri hekimi, risk değerlendirmesi ve ölçüm sonuçlarını dikkate alarak çalışanların sağlık durumlarını değerlendirir ve değerlendirme sonucuna göre akciğer radyografilerini uygun sürelerle tekrarlar, bu süre 2 yılı aşamaz.
b) Sağlık gözetiminden sorumlu işyeri hekimi; muayene ve tetkiklerin sonucuna göre, çalışanın asbeste maruz kalacağı işlerde çalıştırılmaması da dahil her türlü koruyucu ve önleyici tedbirleri belirleyerek işverene önerilerde bulunur.
c) Çalışanlara maruziyetin sona ermesinden sonra da yapılması gereken sağlık değerlendirmeleri ile ilgili bilgi verilir. Hekim, maruziyetin bitmesinden sonra sağlık gözetiminin devam etmesi gereken süreyi belirleyebilir.
ç) Çalışan ve/veya işveren sağlık muayene ve tetkiklerinin yeniden yapılmasını isteme hakkına sahiptir.[10]

Önlemler

-Ülkemizin ayrıntılı asbest haritası çıkarılarak; riskli bölgelerde yerleşim yeri kurulmasına izin verilmemeli,
-Halkımız asbestin neden olduğu hastalıklara karşı eğitilmeli,
-Asbestli ürünleri kullanan halk bilinçlendirilerek; bu ürünlerin kullanılmaması sağlanmalı,
-Ürünlerin denetim ve analizleri yapılarak; asbestli ürün üretiminin ve piyasaya arzının engellenmesi sağlanmalı,
-İş sağlığı ve güvenliği açısından ilgili yönetmelik[10] hükümleri uygulanmalıdır.


Dr.Kimyager Hasan ÖZ
hasanmail@hotmail.com


 Kaynaklar

[1] Alleman, James E., & Mossman, Brooke T; Mossman (July 1997). "Asbestos Revisited". Scientific American 277: 5457.  Bibcode:1997SciAm.277a..70Ahttp://virlab.virginia.edu/Nanoscience_class/lecture_notes/Lecture_14_Materials/Asbestos_CNT/Sci%20Am%20-%20Asbestos%20Revisited%20-%20July%201997.pdf
[3] Hürriyet Arşiv, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=15382759, Erişim tarihi: 16.08.2013
[4] Milliyet Gazetesi, http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=979332, Erişim Tarihi: 16.08.2013
[5] Atabey, E., 2005. Tıbbi Jeoloji, 61-83, Ankara.
[6] Barış,Y.İ., Bilir, N. and Artvinli, M., 1988. An epidemiological study on an Anatolian village environmentally exposed to tremolite asbestos. Br J. Indust Med., 45, 838-840.
[ 7] Barış, Y.İ., 2002. Türkiye'de asbest ve fibröz zeolit (eriyonit) ile ilgili akciğer hastalıkları. Beslenme, Çevre ve Kanser Sempozyumu  Bildiri Özleri, 22-23, Ankara.
 [8] Agency for Toxic Substances and Disease Registry, ToxFAQs™ for Asbestos, http://www.atsdr.cdc.gov/toxfaqs/tf.asp?id=29&tid=4, Erişim Tarihi: 16.08.2013

[10] Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik, 25.01.2013 tarih ve 28539 sayılı Resmi Gazete, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/01/20130125-24.htm

Devamını Oku »

Klorla Havuz Dezenfeksiyonu

Havuzlarda dezenfeksiyon çok önemli bir konu olup, en çok kullanılan yöntem klorlamadır.  Dezenfeksiyonun uygun şekilde yapılabilmesi için tüm havuzlarda sirkülasyon pompası bulunmalı ve yoğunluğa göre 4 saatte bir dezenfeksiyon yapılmalıdır. Kullanım az ise; 8-12 saatte bir yapılabilir.Yüzeyden bakıldığında havuzun dibi görülmelidir. Hijyen açısından tuvalet ayaklarının ve yüzey akıntı sularının havuz suyuna karışmasına karşı önlem alınmalıdır. Dezenfeksiyonda klor, brom, klorlu siyanür tuzları,UV lambaları kullanılabilir.

Ülkemizde en çok kullanılan dezenfeksiyon kimyasalı klordur. Çünkü klor  hem ekonomik olarak uygun hem de bir çok mikroorganizmaya karşı hızlı etki göstermektedir. Bununla birlikte klor aynı zamanda kanserojen olup, kanser ve astım gibi ağır hastalıklara neden olabilmektedir.Piyasada kullanılan 4 ana klor çeşidi bulunmaktadır:

-(NaOCI): -Sodyum hipoklorit
%10-16 oranında aktif klor içeren stabilizatörsüz sıvı klordur.100 tonluk bir otel havuzunda ortalama 7-12 kg/gün ,site havuzunda 4-7  kg/gün kullanılabilir.

-Kalsiyum hipoklorit (CaCI2O2):
%65-70 oranında aktif klor içeren stabilizatörsüz toz klordur.100 tonluk bir otel havuzunda ortalama;günde 350-700 gr,daha az kullanımı olan site havuzunda 250-500 gr kullanılabilir.

-Trikloro-isosiyanürik asit(C3CI3N3O3):
%90 oranında aktif klor içeren stabilizatörlü klorlardır.Toz veya tablet halinde olabilirler.100 tonluk bir otel havuzunda ortalama 200-400 gr/gün kullanılabilir.

-Sodyumdikloro-isosiyanürik asit (C3CI2N3NaO3.2H2O):
%56 oranında aktif klor içeren stabilizatörlü klorlardır.Toz ve Tablet   halinde bulanilir.100 tonluk bir otel havuzunda 350-700 gr/gün kullanılabilir.

Bunların dışında gaz klor kullanma uygulamaları da mevcuttur. 

Stabilizatörlü ve Stabilizatörsüz Klorun Farkı:
-Stabilizatörlü Klor:
En çok kullanılan %56 oranında stabilizatörlü toz klordur.Yeni doldurulan havuzlar için veya senede bir kaç ay kullanımı uygundur.İçeriğinde stabilizatör olduğu için ;aşırı kullanımı siyanürik asit miktarının azami değerin üzerine çıkmasına neden olur.Eğer klor şoklmadı bu tür klorla yapılırsa siyanürik asit yönünden mutlaka sorunla karşılaşılacaktır.
-Stabilizatörsüz Klor:
Stabilizatör içermedikleri için içerdikleri klor daha uçucudur.Bu nedenle güneş battıktan sonra uygulanması daha uygundur.Stabilizatörsüz sıvı ve toz klorların pH'ı yüksek olduğu için havuzun pH'nın yükselmesine neden olur.Özellikle sıvı klor kullanıldığında pH yükseleceği için pH düşürücü kullanılması gerekir.Sıvı klor ucuz olduğu için kullanımı yaygındır.Suya verdiği klor miktarı düşük olduğu için miktar olarak fazla kullanılır.Şebeke sularında da sıvı klor kullanılmaktadır.

Sıvı klorun etkinliği bekleme süresinde kaybolur ve ilk klorlamaya göre zamanla azalır. Bu da sodyum hidroksit oluşumuna neden olduğu için pH dengesini bozar. Asitle bazı nötralize edilmesi zorunluluğunu doğurur. Pahalı olsa da tablet ve granül klor daha stabildir. Güneş ışığından etkilenmez, beklemekle aktivitesini yitirmez. Bunların birim zamanda çözünme miktarını ayarlayan basit bir mekanizma kurulabilir. Böylece havuzun su döngüsüne göre sürekli klorlama sağlanır.


SERBEST KLOR (Free Chlorine):

Serbest klor Free chlorine kapalı test kitleri ile spektrofotometreler ile ölçülebilmektedir.Testin medodu spekrofotometrenin cinsine göre değişiklik göstermektedir.Ayrıca pratik olarak komparatör yardımıyla kolorimetrik olarak ölçülebilmektedir.

-Komparatör ile ölçüm:
Komparatörün tüpüne işaret çizgisine kadar havuz suyu numunesi doldurulur. 0,5 ml ORTOTOLİDİN(1,35 gr ortotolidindihidroklorür(C14H16N.2HCI) 500 ml saf suda çözülür.Üzerine yine sürekli karıştırmak süretiyle 350 ml saf su +150 ml derişik HCI karışımı ilave edilir.)eklenip karıştırılır.Komparatörün renk kıyası ile numunenin rengi karşılaştırılıp,serbest klor miktarı okunur.

BAĞLI KLOR:

Klor azotlu ve organik bileşiklerle bağlı klor denilen kloraminleri oluşturur.Koku,deri ve göz tahrişine neden olur. Max.0,2 mg/L olması gerekmektedir.Bağlana klordan geri kalan klor dezenfeksiyonu gerçekleştirmektedir. Serbest klor ve bağlı klorun toplamı; toplam kloru verir. Bağlı klorun sebebi;
*Suyun dezenfeksiyonundaki eksiklik,
*Yüksek pH,
*Havuz suyunun yoğunluğudur.

 Bağlı klorun yüksek olması;havuzdaki kolibasili ve formlarının yok edilemesini engeller.Bağlı klorun yüksek olması halinde şok klorlama yapılması gerekir.Normal klorun 5-10 katı klorlama yapılarak,klor aminler gaz halinde ucurulur.Buna ŞOK KLORLAMA denir.Ayda bir kez şok klorlama yapılması faydalıdır.Şok klorlamanın ardından klor seviyesi normale dönene kadar havuz kullanılmamalıdır.Şok klorlamada pH=7,0-7,4'e ayarlanır.Şoklamada stabilizatörsüz klor kullanılmalıdır.Aksi halde siyanürik asit miktarı da aşırı yükselir.

Kloraminlerin azot gazına dönüştürülmesi içine gerekli klor miktarı= A ise;

A=10 x Bağlı klor  

Bağlı klor =Toplam klor-Serbest klor ise;

A= 10 x (toplam klor - Serbest klor)


Bağlı klor ;toplam klor üzerinden dolaylı olarak bulunabilir. Spektrofotometre ile total chlorine test kiti le toplam klor miktarı bulunarak bu sonuçtan ölçülen serbest klor miktarı çıkarılarak bağlı klor miktarı bulunabilmektedir.Analizi bu şekilde önerdik çünkü tüm spektrolar için kullanılabilen bağlı klor kiti bulunmayabilir.Spektronuza uygun kit bulmazsanız bu şekilde ölçüm yapmanızda bir sakınca yoktur.

Klorlama yapılırken dikkat edilecek hususlar:
-Klor havuz yüzeyine üstten serpilerek veya dozaj pompaları ile verilebilir. Granül klorları dozajlamak için,hazırlamada şunlara dikkat edilir.
*Hazırlanacak kap kimyasal kalıntısı içermemelidir.
*Kimyasallar bol su ile çözülür,kimyasal maddelerin üzerine su dökülmez.
*100 L suda max. 25 kg diklor veya 1,1 kg triklor veya 18 kg kalsiyum hypo çözülebilir.
-Klorlama sonrası 4 saat havuz çalıştırılmamalıdır.

Dr.Kimyager Hasan ÖZ
hasanmail@hotmail.com










Devamını Oku »

Hurma Kimyası


Ramazanın vazgeçilmez, geleneksel lezzeti hurma...

Devamını Oku »