Aktüel Kimya

Biz hayatı kimya ile açıklıyoruz. Kimyasız hayatı düşünemiyor, hayatımıza kimya ile anlam katmaya çalıyoruz. Günlük hayatta kimya ile ilgili ip uçlarını bu blogda veriyoruz.

3 Mayıs 2024 Cuma

Bir Çakmak Ölüm

Uçucu madde kullanımı gençleri etkileyen ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya başladı. Yapıştırıcı, tiner gibi uçucu madde kullanımından sonra şimdi de çakmak gazı koklama gençleri ölüme götürmektedir. Yapıştırıcılar, tiner, sporcuların tedavilerinde kullanılan soğutucu spreyler, çakmak gazı, aseton en yaygın kullanılan uçucu maddelerdir.

Uçucu maddeler solunum yolu ile alınmaktadır. Torbanın içinden veya bir beze emdirilen uçucu maddeler solunarak vücuda alınırlar. Uçucu maddeler kısa sürede ortamdan uzaklaştığı için bu etkiyi arttırmak için uçucu madde bir naylon torbaya doldurulup, kafa bu torbaya sokulmaktadır. Uçucu madde kullanımı bilinç kaybı ve ölümlere neden olmaktadır.

Yılda yaklaşık 10 çocuk veya gencimizi çakmak gazı koklamaya bağlı ölüme kurban vermekteyiz. Son zamanlarda benzer vakaların artmış olması konunun ciddiyetini arttırmaktadır. Çakmak gazı genellikle uçuculuğu yüksek bütan gazından oluşmaktadır. Bazen propan gazı da kullanılmaktadır. Bütan gazı tüp içinde satılır ve LPG  ya da tüp gaz olarak adlandırılır. Ayrıca çakmaklarda yakıt olarak ve sprey ürünlerde itici gaz olarak kullanılır. Bütan, (n-bütan) dört karbon atomu içeren dalsız bir bileşiktir: CH3CH2CH2CH3. Bütan renksiz, kaynama noktası  -0,5 oC olan yanıcı bir gazdır. Çakmak gazı diğer uçucu maddelere göre üç kat daha öldürücüdür.

Çakmak gazının koklanmasıyla birlikte akciğerler yoluyla hızla beyne ve diğer organlara yayılır. Kısa sürede alkolün gösterdiği etkiye benzer etkiler görülür: Konuşma bozukluğu hareketlerde bozukluk, baş dönmesi ve coşku hali görülür.  Bu hali gevşeme ve uyku hali takip eder.  Aşırı koklama durumunda kalp ritim bozuklukları, tansiyon yükselmesi, saldırganlık ve intihar teşebbüsü görülebilmektedir.  Bütan gazı koklanması sonucu oksijen eksikliği ve kalp ritim bozukluğuna bağlı ani ölümler meydana gelmektedir.  Bütan gazının direkt olarak kalp kası üzerine toksik etkisi söz konusudur. Kalp ritmindeki bozulmalar ölüm nedeni olabilmektedir. Uzun süreli kullanımlarda ölüm gerçekleşmemişse bile karaciğer ve böbrek yetmezliği gelişebilir. Ayrıca kronik yorgunluk, kronik baş ağrısı, depresyon, kişilik değişiklikleri, nefes darlığı, gözlerde kızarıklık, göğüs ağrısı gibi etkiler gözlenebilir.  Çakmak gazının direkt boğaza püskürtülmesi kaynama noktası çok düşük olan gazın efüzyonla birlikte -20 oC’lere kadar soğumasına sebep olur.  Bu kadar soğuk bir gaz gırtlakta uzun süreli spazma ve ölüme neden olabilir. Ayrıca bütan gazı koklanması beyin veya akciğerde ödeme neden olmakta, boğulmaya benzer ölümler gerçekleşebilmektedir.

Bu kadar tehlikeli olan çakmak gazı kullanımının erken dönemlerde tespit edilmesi önemlidir. Aileler çocuklarında bütan gazı kullanımı sonrasında oluşan sarhoşluk hali ve denge bozuklukları gibi belirtileri gözlemleyerek; profesyonel yardım alma yoluna gitmelidir. Sağlık Bakanlığı 18 yaşından küçük çocuklara çakmak gazı satışını yasaklasa da bu satışı yapanlara caydırıcı cezalar uygulanmalıdır. Bütan gazı metabolitleri idrar testlerinde saptanamadığı için analizlerle değil çocuktaki değişikliklerle durum tespit edilmelidir.

Dr.Kimyager Hasan ÖZ
hasanmail@hotmail.com

Devamını Oku »

Pestisit Kalıntısı Giderme


Gelişen teknoloji hayatımızı kolaylaştırdı. Artık her şeyin kolay bir yolu var. Artık elmamızdan, armudumuzdan… meyvelerimizden kurt çıkmıyor, tüm meyve ve sebzelerimiz fabrikada üretilmiş gibi düzgün şekillerde.  Hayatta her şeyin bir bedeli olduğu şüphesiz. Tüm bunlar nasıl oluyor? Pestisitler: Tarımda kullanılan ilaçlara genel olarak pestisit denilmektedir. Aşırı ve kontrolsüz pestisit kullanımı çevre kirliliğine ve doğal dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda besin zinciriyle tüm canlılara ulaşarak; yaşamlarını tehdit etmektedir. Pestisitlerin kontrolsüz kullanımı insan ve hayvanlar için potansiyel tehlikedir.

Pestisitler  etken madde ve yardımcı inert  maddeler olmak üzere iki bileşenlerden oluşmaktadır.  Özellikle etken maddelerin kanserojen etki gösterdiğini bildiren yayınlar mevcuttur. Yardımcı inert maddeler organik ve toksik maddelerdir.

Pestisitler bitkilerdeki zararlı böcekleri, bakterileri, virüsleri v.b öldürmek için kullanıldığı gibi yoğun olarak zararlı yabancı otlara karşı da kullanılmaktadır. Pestisitlerin  yeteri kadar ve bilinçli bir şekilde kullanılmasında bir sakınca yoktur. Fakat ilaç kalıntılarının sebze veya meyve üzerinde belirlenen limitler üzerinde kalması  insan sağlığı tehdit etmektedir. Bu nedenle özellikle çiğ tükettiğimiz meyve ve sebzeden ilaç kalıntılarını gidermemiz büyük önem taşımaktadır.

Kalıcılık bakımından pestisitler şu dört başlık altında sınıflandırılabilir:
1) Kalıcı olmayanlar: Organik fosforlu ilaçlar,
2) Orta derecede kalıcı olanlar : Herbisitler,
3) Kalıcı olanlar: Klorlu hidrokarbonlar,
4) Sürekli kalıcı olanlar: Pb, As, Hg’lı pestisitler.

Pestisit kalıntısı meyve ve sebzeler üzerinde vakslarla kaplı kaygan bir tabaka halinde olabilir. Organik bileşiklerden oluşan bu tabaka su ile yıkanarak giderilemeyebilir.

Tarımsal İlaç Kalıntılarını Gidermek İçin Öneriler

-Yıkama: Bol su ile yıkama ile bazı pestisit kalıntılarını gidermek mümkündür. Özellikle süspansiyon haldeki pestisit kalıntılarının büyük çoğunluğu yıkama ile giderilebilir. Emülsiyon halde hazırlanmış olanların su ile uzaklaştırılması daha zordur.
-Bazı doğal karışımlarla yıkama:
*1 lt su + 2-3 kaşık karbonat : Meyve ve sebzeler bu su içine atılarak 5 dakika kadar tutulur. Sonra ovalanarak normal su ile yıkanır.
*Sıcak su ile zarar görmeyen meyve ve  sebzeler için;  1lt kaynar su + 3 kaşık (tatlı kaşığı)  tuz + Yarım çay bardağı sirke (elma veya üzüm): Meyve ve sebzeler  bu karışım içinde 10 dakika kadar bekletilip, sıcak su ile ovularak; yıkanır.
-Uygun sebze veya meyvelerin kabuğunu soyarak tüketmek de bir çözümdür.
-Pestisitlere ısıl işlem uygulamak kristal yapılarında değişikliklere neden olabilmektedir. Ayrıca yükseltgenme-indirgenme, dehidratasyon gibi kimyasal olaylar da pestisit kalıntılarının azalmasına neden olur. Bunu için haşlama, pişirme, pastörizasyon, sterilizasyon gibi ısıl işlemlerin uygulanması gerekmektedir.


Dr.Kimyager Hasan ÖZ
hasanmail@hotmail.com

Devamını Oku »

Güvenilir Su İçin Hızlı Analiz Yöntemi


‘Güvenilir Su’ su kaynaklarının sınırlı olduğu günümüzde önemli bir konudur. Sağlıklı bir yaşamın devamı için halk sağlığı açısından koruyucu sağlık uygulamalarından bir de sağlıklı su kullanımıdır. Bu nedenlerle sular kullanılmadan önce analiz edilerek; bir kirlilik durumunda önlemler alınmaktadır. Kimyasal kirlilikler için kaynağında yapılan analizler neticesinde bir problem görülmüyorsa; sisteme verilmektedir. Fakat mikrobiyolojik kirlenme her an olabilmekte ve analizler su tüketiminden sonra neticelendirilebilmektedir. Bu nedenle sularda mikrobiyolojik analizlerin daha hızlı ve güvenilir bir şekilde yapılması gerekmektedir.

Hollandalı bilim adamları içme sularındaki zararlı bakterileri tanımlamak için Raman Spektroskopisini kullanan hızlı bir yöntem geliştirdiler. Bu tekniğe göre kirli su musluğa ulaşmadan önce tespit edilebiliyor.

Klasik analiz metotlarında mikroorganizmaların besi yerinde üreyip üremediğine bakılmakta ve uzun bir süre sonra sonuçlara ulaşılmaktadır. Yani mikrobiyolojik analiz sonuçları su tüketildikten sonra çıkmaktadır.  Bu noktada Raman Spektrumları sonunun çözümüne katkı sağlayabilmektedir. Bu hızlı yöntemde analiz sırasında herhangi bir kimyasal ilave etmeye de gerek yoktur. Belirli mikroorganizmalardan toplanan Raman Spektrumları bu mikroorganizmayı oluşturan tüm moleküllerin raman spekturumu bilirleşimidir ve bu mikroorganizmaya özgüdür.

Van de Vossenberg ekibi Escherichia coli ve Legionella’nın farklı şuşlarını kullanarak; sulara bu tekniği uyguladılar. Farklı çevresel koşullar altında bile Raman yönteminin mikroorganizma şuşları arasındaki ayrımı yapabildiğini gösterdiler.

Bu yöntem sularda anlık olarak mikroorganizma kirliklerinin tespiti ve kirli suların engellenmesi için online tekniklerin geliştirilmesi için ilk adım olarak görülmektedir. Sularda anlık pH, iletkenlik, sıcaklık, TDS, renk, bulanıklık gibi parametreler ölçülen elektrotların benzeri belki de ileride mikroorganizlar için Raman yöntemi temel alınarak geliştirilecektir.

Raman Spektroskopisi

Hintli fizikçi C.V. Raman, bazı moleküller tarafından saçılan az miktardaki ışının  dalga boyunun gelen demetin dalga boyundan farklı olduğunu ve dalga boyundaki  kaymaların saçılmaya neden olan moleküllerin kimyasal yapısına göre değiştiğini keşfetti. Bu yöntemde molekül ile etkileşen ışığın dalga boyuna göre saçılan ışığın dalga boyunda oluşan farklar ölçülür. Bu farklar Raman kayması olarak adlandırılır. Moleküller ile etkileştirilen ışığın kaynağı olarak özellikle son yıllarda genellikle lazer türü kaynaklar kullanıldığından bu yönteme Lazer Raman Spektroskopisi adı da verilir. 
Raman spektroskopisi inorganik, organik ve biyolojik sistemlerin kalitatif ve kantitatif analizine uygulanır. Bir taneciğin Raman saçılması ve IR absorbsiyon spektrumları birbirine çok benzer. Bu iki teknik birbirinin tamamlayıcısı niteliğindedir. Raman spektrumundan organik ve inorganik maddelerin bağları hakkında kalitatif ve kantitatif bilgilerin yanı sıra madde veya malzeme yapısını meydana getiren ilgili fonksiyonel gruplar hakkında da bilgi edinilebilmektedir. Raman Spektroskopisi, hiçbir numune hazırlamayı gerektirmeyen, sadece küçük bir numunenin ölçüm için yeterli olduğu ve numuneye zarar vermeyen bir yöntemdir.


Dr.Kimyager Hasan ÖZ
hasanmail@hotmail.com


Referans:

Devamını Oku »

Kimyada Kadınlar

8 Mart
 
Bizi dünyaya getiren, büyüten, konuşmayı, sevgiyi, saygıyı, hayatı... öğreten, ilk sevgilimiz, bazen mutluluğumuzu bazen üzüntümüzü paylaştığımız, hayatımızın her anında mutlaka bir KADIN vardır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

Yazımızın başında da söylediğimiz gibi hayatımızdaki kadın rolünü bu güne kadar hep baskılamaya çalışmışsak da kadınlar hayatımızın merkezindedir. Bu yazımızda kimya penceresinden kadınlara bakacağız...
 Kimyada bildiğiniz bir kadın kimdir? diye sorduğumuzda ilk aklınıza gelen isim şüphesiz Marie Curie diğer bir ifade ile Madam Curie’dir.  Madam Curie kimya bilimine adını altın harflerle yazdırmıştır ki Madam Curie’nin 1911 yılında ikinci Nobel ödülünü kimya  alanında alışının 100. yılı onuruna, 2011 yılı ‘Uluslararası Kimya Yılı’ ilan edilmiştir.

Kimya biliminde kadınlar da aktif olarak çalışmalarına karşın erkek baskınlığını ve kadınlara uygulanan ayrımcılığın izlerini Nobel kimya ödüllerinde de görmemiz mümkündür. Bu güne kadar 105 defa verilen Nobel Kimya ödüllerinin 4’ü kadınlara verilmiştir. Bunlaran ilki Marie Curie (1911), diğerleri Irène Joliot-Curie (1935), Dorothy Mary Crowfoot Hodgkin (1964)  ve Ada E. Yonath (2009) [1]. Bu sonuç kimyada kadınların rolünün bir göstergesi değildir. Marie Curie radyoaktivitenin kurucusudur. Toryumun radyoaktif özelliğini bulmuş ve radyum elementini ayrıştırmıştır. Burada bir kaç cümle ile bahsettimiz bu çalışmalar bu gün sağlık, enerji, bilişim gibi pek çok alandaki çalışmaların temelini oluşturmaktadır ve bir kadın bilim insan tarafından gerçekleştirilmiştir. Bilime kendisini adayan bu fedakar kadın yine çalışmaları nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Curie 1934 yılında Fransa'nın Savoy kentinde kan kanserinden ölmüştür. Hastalığı, aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlanmıştır. Bu yüzden ona ‘bilim için ölen kadın’ denilmektedir [2]. Bir diğer Nobelli bilim kadını Irène Joliot-Curie’dir. Marie Skłodowska-Curie ve Pierre Curie'nin kızı ve Frédéric Joliot-Curie'nin karısıydı. Kocası ile ortak çalışmaları olan yapay radyoaktivite keşfi ile 1935'de Nobel Kimya Ödülü kazanmıştır. Bu ödül Curieleri en fazla Nobel kazanmış aile yapmıştır. Yine kadın kimyacı Dorothy Mary Crowfoot Hodgkin, protein kristallografisi bilim dalının kurucusudur. Biyomoleküllerin üç boyutlu yapılarını belirlemek için kullanılan X-Işını kristallografisi tekniğinin öncülüğünü yapmıştır. En önemli başarıları kolesterol, penisilin, B-12 vitamini ve insülin'in moleküler yapılarının keşfidir. B-12 vitamini üzerine çalışması ile 1964 Nobel Kimya Ödülü'ne layık görülmüştür [4]. Bu gün hayati derecede önemli olan bu moleküllerin yapılarının aydınlatılması sayesinde yeni ilaçlar geliştirilebilmektedir. Son olarak 2009 yılında Nobel ödünü kazanan kadın İsrailli  Ada E. Yonath’dır.  Yonath ribozomların yapısı ve işleyişi konusundaki çalışmaları dolayısıyla ödüle  layık görülmüştür. Hücrenin protein ürettiği yer olan ribozomun ayrıntılı haritasının çıkarılması ve yeni antibiyotiklerin yolunu açan çalışmaları olmuştur [5].

Nobel kazanmış kimyacı kadınlar dışında, kimya bilmine büyük hizmetleri bulunmuş başka kadınlar da mevcuttur:  Jacqueline Barton, Ruth Benerito, Ruth Erica, Joan Berkowitz, Carolyn Bertozzi, Hazel Bishop, Stephanie Burns, Mary Letitia Caldwell, Emma Perry Carr, Uma Chowdhry, Pamela Clark, Mildred Cohn,  Gerty Theresa Cori, Shirley O. Corriher, Erika Cremer, Marie Daly, Kathryn Hach Darrow,Cecile Hoover Edwards,Gertrude Belle Elion,Gladys L. A. Emerson, Mary Fieser, Edith Flanigen  ve daha yüzlercesi... [6]  
Ruth Benerito pamuklu kumaşlar üzerine çalışmalar yaparak, ütü gerektirmeyen pamuklu kumaşın üretilmesine katkıda bulunmuştur. Rachel Lloyd, kimyada Ph.D ünvanını kazanan ilk Amerikalı bayandır. Marie Daly de, 1947'de Ph.D ünvanını alan ilk Afrikalı Amerikan kadın oldu. Böylece hem bilimde kadın hem de ırkçılıkla ilgili ön yargıların üstesinden gelmiştir. Ruth Erica Benesch, kocası Reinhold ile yaptığı çalışmalarda, hemoglobinin oksijeni vücutta nasıl serbest bıraktığını incelemiştir. Joan Berkowitz, hem bir kimyacı hem de çevresel danışmanıydı. Endüstriyel atık ve kirlilik problemlerini çözmek için çalışmalarda bulunmuştur. Burada ismini zikrettiğimiz kadın kimyacıların kimya bilmine büyük katkıları olmuştur.
 Ülkemizde de adından söz ettirmiş kadın kimya bilim insanları mevcuttur. İlk kadın kimyagerimiz Remziye Hisar’dır. Hisar; kimyayı seçme nedenini bir röportajında ‘Fen derslerinde; kanunlarda olsun, buluşlarda olsun hep yabancı isimler görmek beni kahrediyordu. Fen alanında bir tek Türk ismi görememenin ezikliğini, bu dalda başarılı olursam giderebilirim sanıyordum’ cümleleriyle açıklamıştır. Hisar Sorbonda kimya eğitimi almıştır. Türkiye'ye dönüp, 1933 - 1936 yılları arasında İstanbul Üniversitesi'nde kimya ve fiziko kimya doçenti olarak görev yapmıştır. 1947 yılında İTÜ Makine ve Kimya doçentliği görevine başlayan Hisar, 1959 yılında profesör olduktan sonra 1973 yılında emekliye ayrılmıştır. Tipik bir Cumhuriyet kadını olan Remziye Hisar, dünyaca ünlü fizikçi Feza Gürsey ve Milletlerarası Psikoloji Cemiyeti'nin tek Türk üyesi psikiyatrist Deha Gürsey Hanım'ın annesidir. 1991 yılında Tübitak Hizmet Ödülü'nü almıştır [7].

Nilgün OKAY’ın ‘Türkiye’de ve Dünya’da  Mühendislik ve Fen Bilimleri Bölümlerindeki  Kadın Akademisyenlerin Mevcut Durumuna Bakış’ başlıklı çalışmasında ‘Türkiye’de üniversitelerin lisans ve lisansüstü programlardaki kız öğrencilerin sayısı %45’lere ulaşmış durumdadır (ÖSYM, 2006); aynı artış Avrupa ve Amerikan üniversitelerinde de görülmektedir (ETAN, 2000; NSF, 2004; WIS, 2005).  Benzer tablo kadın öğretim üyesi sayısında da ortaya çıkmaktadır.  Bir süredir Türkiye’nin Avrupa ülkeleri  (özellikle EU-25 olarak tanımlanan 25 Avrupa üyesi ülke) arasında ve hatta dünyada oransal olarak en fazla öğretim üyesinin bulunduğu ülkelerden biri olduğu bilinmektedir (Loder, 1999).’ denilmektedir. Aynı çalışmada ayrıca üniversitelerimizde bulunan yaklaşık 82 bin öğretim elemanın %40’ının kadın olduğu vurgulanmıştır. Çalışmada Zengin-Arslan (2002)’nın Türkiye’deki üniversitelerin mühendislik bölümlerindeki kız öğrenciler için ortaya koyduğu cinsiyete dayalı dağılımda; en fazla kadın öğretim üyesinin kimya ile biyoloji, kimya, gıda ve çevre mühendisliği bölümlerinde olduğu görülmektedir. Ülkemizde kimya bölümlerinde doçentlerin %40’ı, yardımcı doçentlerin %46’ı, araştırma görevlilerinin %55’inin kadın olduğu saptanmıştır [8]. Anlaşılacağı üzere kimyada kadın etkisi her geçen gün daha da artmaktadır.

Kimya yalnızca erkekler sayesinde bu günlere gelmemiş, her alanda olduğu gibi kadınların da destekleriyle bu günlere gelmiştir. Bilimin verdiği özgürlükle kimya bilimine hizmet etmiş tüm kadın kimyacılarımızı saygı ile anarken, günümüz kadın kimyacılarımızın ve tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günün kutlarız...

Dr Kimyager Hasan ÖZ    

KAYNAKLAR [1] Women Nobel Laureates, Nobel Foundation Nobelprize.org/ödül kazanan kadınlar listesi, Erişim tarihi:06.03.2012 (İngilizce) [2] Marie Curie, http://tr.wikipedia.org/wiki/Marie_Curie, Erişim tarihi:06.03.2012 (Türkçe) [3] Irène Joliot-Curie, http://tr.wikipedia.org/wiki/Ir%C3%A8ne_Joliot-Curie, Erişim tarihi: 06.03.2012 (Türkçe) [4] Dorothy Mary Crowfoot Hodgkin,   http://tr.wikipedia.org/wiki/Dorothy_Crowfoot_Hodgkin, Erişim tarihi: 06.03.2012 (Türkçe). [5]  Ada E. Yonath, http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/chemistry/laureates/2009/yonath.html, Erişim tarihi: 06.03.2012 (İngilizce) [6] Woman in Chemistry, http://chemistry.about.com/od/womeninchemistry/a/womenchemistry.htm, Erişim tarihi: 06.03.2012 (İngilizce) [7] Remziye Hisar, http://tr.wikipedia.org/wiki/Remziye_Hisar, Erişim tarihi: 06.03.2012 (Türkçe) [8] Nilgün Okay,  Türkiye’de ve Dünya’da  Mühendislik ve Fen Bilimleri Bölümlerindeki  Kadın Akademisyenlerin Mevcut Durumuna Bakış, İTÜ Maden Fakültesi, Jeoloji Müh. Bölümü, Cumhuriyet BilimTeknik, 289: 3 (2007), http://www.kaum.itu.edu.tr/dosyalar/2883KadinCBT_NOkay.pdf, Erişim tarihi: 06.03.2012 (İngilizce)

Devamını Oku »

Pudra Bombası


İsrail’in Gazze saldırılarında yasaklı olan silahları Gazzeliler üzerinde denediği iddia ediliyor. Bu yasaklı silahlardan biri de kısa adı DIME (Dense Inert Metal Explosive=yoğun ağırlaştırılmış metal patlayıcı) olan “Pudra Bombası”.

DIME-Pudra Bombası, tungsten, nikel ve kobalt veya tungsten, nikel, demir alaşımlarından oluşmaktadır.

‘Pudra  Bombası’ yere 2 metre yükseklikte patlarsa; vücut ikiye ayrılmakta, 8 metrede  patlarsa; bacaklar kopmakta ve binlerce iğne deliği açılmış gibi yanıklar oluşmaktadır. Yaralıların vücudunda hiçbir şarapnel izine rastlanmamakta, fakat anlaşılamaz iç kanamalar oluşmaktadır.



Devamını Oku »

25 Nisan 2024 Perşembe

Bitkisel İlaçlarda Kalite Sorunları

Dr.Kimyager Hasan ÖZ
hasanmail@hotmail.com


Özet
Son yıllarda bitkisel tıbba karşı ilgi hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde belirgin bir şekilde artmıştır. Bunun sonucu olarak bitkisel ilaçların kalite ve güvenlik sorunu sağlık otoriteleri ve halk için önemli bir konu haline gelmiştir.

Devamını Oku »